Gönüller sûltanı Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin eşsiz eseri Mesnevî-i Ma’nevî’nin ilk beytinden ilhamla Bişnev olarak adlandırdığım bu albüm, Hz. Pîr’in his ve tefekkür dünyasının ruhumda uyandırdığı yansımalardır. Albümün hazırlanması için 2015 yılından bu yana stüdyoda yürüttüğüm hummalı çalışmalarla, gönlümdeki sesleri ney’ime söyletmeye gayret gösterdim. Bu albümü Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine ve daima ilminden, nefesinden ve nazarından müstefid olduğum manevi büyüğüm Mahmud Nedim Aysoy Efendi’me ithaf ediyorum.

Albümdeki eserlerin çoğu Mevlevî edep ve erkânında kullanılan terimlerle isimlendirilmiş, her bir ismin sîreti can bulduğu isimde yankılanmıştır. İlk 18 beyitte de ifade edildiği gibi “Âteş-i aşkest k’ender ney fütâd / Cûşiş-i aşkest k’ender mey fütâd” Neydeki âteş de meydeki kabarış da elbette aşktandır. Bişnev’deki nâr u nidâ, Hak âşıklarının gönlünde bir çerağ uyandırabilirse ne mutlu… Gayret bizden, tevfik Allah’tan.

Tüm diğital müzik marketlerde

"Bişnev"yolculuğundaki sanatseverlere
Mahmud Nedim Aysoy Efendiyle yapılan röportajı tavsiye ediyoruz.



Albümde çok değerli büyüğüm araştırmacı yazar Mahmud Nedim Aysoy’un arapça okuduğu birinci ve ikinci bölümde ki nutk-i şerifin manası ve nasıl ortaya çıktığını müsaadenizle arz etmeye gayret edeyim .

Öncelikle buna tahmis deniyor.Tahmis mâlumunuz bir beyitin üzerine üç mısra eklenerek beşlenen dîvan edebiyatındaki şiir şekildir . Neyser albümümüzde okunan nutk-i şerifin aslı rifâi yolunun pîri olan Seyyid Ahmed Er Rifai hazretlerine aittir.Seyyid Ahmed Er Rifai efendimiz bu nutk-i şerifi efendimiz Hz Muhammed Mustafa s.a.v huzurunda okumuştur.Ve bu okuduğu nutk-i şerifin aslına Mardinli Seyyid ,âlim, şâir Abdülmecid Çelebi hazretleri tahmis yapmıştır.Tahmisin manasını arz etmeden evvel şunu da belirtmek istiyorum müsadenizle .

Çelebi kelimesi Mardin’de beyefendi manasına kullanılmaktadır .Bu zâtın mevlevi çelebileriyle hiç bir alakası yoktur.Örfi bir terimdir,mardin’de ,zenginliğin yanında ,saygıya değer, ilim, şiir vb vasıflar bir kimse de toplandıysa ona çelebi denilir.Genelde bu kimseler kendi mahallelerindeki fakir fukaranın geçim kaynağıdır .Bu ifade etmeye gayret ettiğim zât kırktan fazla aileye kendisi bakıyordu .Köy sahibiydi üç bin dönüm toprağı vardı .

Tahmisin manasına gelecek olursak;
Seyyid Ahmed Er Rifai hazretleri, Efendimiz Hz Muhammed Mustafa s.a.v huzuruna varınca irticalen gönülden gelen aşk ve cezbe ile fem-i muhsininden şu sözler zuhur etmiş. Ve bu zuhurun (nutk-i şerifin) türkçe manası şudur .

1
مَا هَبَّتِ الرِّيحُ إِلاَّ كُنْتُ أَسْأَلُهَا
عَنْ رَوْضَةٍ عَذُبَتْ فِيكُمْ مَنَاهِلُهَا
وَكُلَّمَا شَوَّقَتْ قَلْبِي مَنَازِلُهَا
فيِ حَالَةِ الْبُعْدِ رُوحِي كُنْتُ أُرْسِلُهَا
تُقَبِّلُ اْلأَرْضَ عَنِّي وَهِيَ نـَائِبَتِي


وَكُلَّمَا نَاحَتِ الْوَرْقَاءُ أَوْ ذُكِرَتْ
أَوْصَافُكُمْ أَدْمُعِي مِنْ عَنْدَمٍ قَطَرَتْ
تُفْدَاكَ يَا مَنْ أُولُو الْعَزْمِ بِهِ افْتَخَرَتْ
وَهَذِهِ دُولَةُ اْلأَشْبَاحِ قَدْ حَضَـرَتْ
فَامْدُدْ يَمِينَكَ كَيْ تَحْظَى بِهَا شَفَتِي

Sizden uzaktayken bana vekil olarak, vekâleten ruhumu gönderiyordum topraklarınızı öpüyordu. Şuanda ise bedenimle beraber gelmek nasip oldu,acaba mübarek elinizi öpmek de nasip olur mu? diye irticalen okuyor Seyyid Ahmed Er Rifai Hazretleri . Bu sözleri Medine de efendimiz hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)huzurunda okuyor tamamen irticalen aşk ve cezbe ile ...

Bu mübarek sözler Ahmed Er Rifai efendimizin fem-i muhsininden dökülünce ,Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v) ravza-i mutahharadan mübarek elini uzatıyor ve Ahmed Er Rifai Hazretleri de o mübarek eli öpüyor .Bu esnada doksan bin hacı var ve bu hadiseye şahid olan binbeşyüz insan var .Bunlardan bir tanesi Seyyid Abdülkadir Geylani efendimiz .Diğer büyük bir veli Mardin’le Diyarbakır arasında medfun Sultan Şeyhmus Ez zuli hazretleri.Ve o devirde yaşamış dev alimler bu ana şahitlik etmişlerdir .O mübarek eli görüyorlar.Hatta Abdülkadir Geylâni hazretlerinin orda bir sözü var o bu hadiseyle ilgili. Soruyorlar efendim herkes bir nefis ve bir gurur taşıyor siz hiç gıpta etmediniz mi ?diye .Abdülkadir Geylâni hazretleri de yedi kez şükür secdesine kapandım kardeşime böyle bir iltifatın Allah cc tarafından verilmesinden dolayı diye ifade ediyor . Abdulkâdir Geylâni Hazretleri ayrıca şunları söylüyor.Bu hadiseyi tam olarak halk görmedi.Halk sadece eli gördü ,vallahi Efendimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v)efendimiz mübarek bedenine kadar çıkmıştı .Ben bedeniyle beraber gördüm efendimizi (s.a.v) diye ifade buyuruyor.

Az evvel arz ettiğim gibi bu iki beyite cennet mekân Abdülmecit Çelebi efendi de tahmis yapıyor.(beşleme)Ve bu tahmisi 1960 -1965 yılları arasında gördüğü bir rüya üzerine yapıyor.Rüyasında Seyyid Ahmed Er Rifai hazretlerini görüyor.Ahmed Er Rifai hazretleri benim beyitlerime bir tahmis yap buyuruyor .Uyanıyor uyanır uyanmaz dilinden bu beşleme dökülüyor .Ve vallahi benim ağzımdan çıkan bu sözler Ahmed Er Rifai hazretlerine ait ,bana ait değil diye ifade buyururmuş. . .

Bu tahmisin de manasını da şöyle arz edelim, Esen her yelden sizin kokunuzu aradım . Esen bir tek rüzgar, bir tek yel yok ki sizin o mübarek ravzanızın o kokusunu onda aramamış olayım acaba kokunuzu getirdi mi diye . Ne vakit ki sizin konaklarınız sizin olduğunuz yerin iştiyakı artık beni çıldırtacak hale getirdiyse o zaman ruhumu gönderiyordum.Ben ölü oluyordum.Bana vekil olarak, (vekâleten)ruhumu gönderiyordum topraklarınızı öpüyordu.

Öten her bir yaban bülbülünün sesinde ,her bir güvercinin feryadında sizin ravzanızın sadasını aradım.Ve o sada beni öyle bir hale getirdi ki gözlerimde akacak yaş kalmadı ,kanda bitti ,kan pıhtısı gelmeye başladı .Hayır ben bunları anlatırken size bir minnet yüklemiyorum ,ey bütün peygamberin övüncü olan zat gözlerimde ,gözyaşlarımda ,kanımda size feda olsun ama şuan bedenimle beraber geldim ,acaba elinizi öpmek nasip olur mu ... Ve efendimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) in mübarek eli çıkıyor.

İkinci bölümde okunan nutk-i şerifte ise Fatıma annemiz efendimiz Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) vefat edince çok üzülmüş ve efendimizin vefatından dolayı kalbindeki hüzün, gönlünden bu mübarek sözlerin zuhuruna sebep olmuş .Bu mübarek sözlere de yine Abdülmecid efendi bir manevi işaretle tahmis yapmış . Bu manevi işaret şöyle gerçekleşmiş; 1943 yada 1944 yılında Türkiye’sinde bir kıtlık yaşanmış .Abdulmecid efendi o zamanlar Mardin’de yaşıyormuş aynı zamanda da çok zengin bir zât imiş.Ve Mardin’deki mahallelere gizliden gizliye buğday gönderiyormuş fakir olanlara .O zamanlarda da her evde değirmen varmış.Ve mahalleli evde buğdayı öğütüp ekmek yapıyorlar .Geceleyin çocuklarına oğlum şu buğdayı filan eve götürün fakirlere dağıtın diyen söylüyormuş .Bir gece Fatime annemiz zuhur ediyor manevi manada .Abdülmecid efendiye Fatime annemiz bu hizmetlerinden çok memnunuz babamın ümmetine yaptığın bu hizmet bizi çok memnun etti deyince o an aşk ile albümümüzde ki manevi büyüğüm Mahmud Nedim Aysoy’un ikinci bölümdeki okuduğu tahmis(beşleme) zuhur ediyor . Abdülmecid efendiye çok güzel bir koku geliyor Fatime annemizin manevi zuhurundan dolayı. Ve yine mübarek sözler dökülüyor ağzından o iki beyite tahmis olarak . Hazreti Fatime annemizi Efendimiz (s.a.v) kokusuna benzetiyor .Hangi kabirden ,hangi türbeden gelen koku olursa olsun kime hoşluk verebilir ki o kokudan sonra...

Müsaadenizle şimdi de ikinci bölümde okunan tahmisin manasını arz etmeye gayret edeyim. Az evvel anlatmaya çalıştığım bu tahmisin ilk iki beyitini hazreti Fatime annemiz efendimiz s.a.v vefatında okuyor .

2


أَ يَطِيبُ لِي مِنْ بَعْدِ طِيبِ مُحَمَّدٍ
مِسْكٌ وَ غَالِيَةٌ تَفُوحُ بِمَشْهَدِ
يَا حَادِ زُرْ سُكَّانَ طَيْبَةَ وَانْشُدِ
مَاذَا عَلَى مَنْ شَمَّ تُرْبَةَ أَحْمَدِ
أَنْ لاَ يَشُمَّ مَدَى الدُّهُورِ غَوَالِيَا


فَنَوَائِبٌ نَابَتْنِي لَوْ يَذْكُرْنَهَا
مَا بَثَّتِ الْخَنْسَاءُ يَوْمًا حُزْنِهَا
وَدُمُوعِي إِنْ فَاضَتْ دَمًا فَاعْذُرْنِهَا
صُبَّتْ عَلَيَّ مَصَائِبٌ لَوْ أَنَّهَا
صُبَّتْ عَلَى اْلأَيَّامِ صِرْنَ لَيَالِيَا

Ey deve kervanının başındaki kervan başı, Ravza’ya kervanınla vardığın zaman o kabrin başında dur ve de ki; Ahmed’in s.a.v toprağını koklayan o kimseye ne oluyor ki ,ömür boyu başka hiç bir kokudan tat almaz oluyor . Benim başıma öyle musibetler geldi ki eğer anlatılacak olsa, oturduğu meclisleri kahkahalara boğan ve onların başında meclisleri kahkaha boğan Hansa isimli meşhur şaire kadın ki meclisleri kahkahaya, şenliğe boğarmış o da dahil ömür boyu hüzne bürünürdü .

Ayrıca şöylede bir mânası var. "eğer Hansâ benim başıma gelen musibetleri bilseydi; ömrü boyunca ağladığı musibetinden, kendi hüznünden dem vurmaktan haya ederdi"

Hansa, cahiliye ve islam dönemini idrak etmiş bir şair. cahiliye'de öldürülen iki kardeşi sahr ve muaviye için yazdığı risâ şiirleriyle meşhur, neredeyse ömrünün sonuna dek onlar için ağlamış ve şiirler söylemiş. risâ şiiri deyince (vefat eden kişinin ardından yazılan şiir) akla ilk gelen isim olmuş arap edebiyatında. hansa islam'la şereflenip sahabi annelerimizden olmuş, ve hz. ömer efendimiz zamanında kadisiyye'de dört oğlunu şehid vermiş. oğullarının ardından ise ne göz yaşı dökmüş ne de risa şiiri söylemiş.

Ben o hüzünden dolayı gözümden yaş yerine kan gelirse beni mazur gör .Çünkü benim başıma öyle bir musibetler geldi ki benim başıma gelen musibetler gündüzün başına gelseydi güneş olduğu halde kararırdı ve geceye dönerdi .Efendimiz (s.a.v)vefatını anlatıyor bu tahmisle Fatime annemiz .Niye öyle musibetler geldi.? Çünkü Efendimizin (s.a.v) vefatı bütün musibetlerin başıdır .Bütün musibetler efendimizin (s.a.v) in ebedi aleme göçüşünün yanında hafif kalır.Sizin başınıza kötü bir şey geldiği zaman benim vefatımı hatırlasın diyor Efendimiz (s.a.v)

Tüm diğital müzik marketlerde